Kadıköy ve Moda'nın ufacık dükkanları: Hola! Panini & Tapas, Rafine Espresso Bar, 6:45 ve diğerleri...

Haydarpaşa - Haydarpaşa Garı dışında - yıllar önce babamı orada kaybettiğim için pek sevmediğim bir semt. Hastaneden çıktığımda orayı olabildiğince çabuk geride bırakmak için hızlı adımlarla Kadıköy'e doğru yürümeye başladım. Niyetim 'Kadıköy-Beşiktaş' vapuruna binip biraz temiz hava almak, üzerime bir gece önceden sinmiş uykusuzluk ile o sabah sinmiş hastane kokusunundan arınabildiğim kadar arınmaktı. Rıhtıma geldiğimde vapurun iskeleden tam da o an ayrıldığını görünce önce biraz duraksadıysam da hemen ardından aklıma çok güzel bir fikir geldi.

DEVAMINI OKU

"Simple is the best!" (Sade ve basit olan en iyisidir!) Candle 79, Momofuku, Beyond Sushi ve Hillstone

New York enteresan bir şehir cidden de. 'Junk food'un (abur cubur) her çeşidine ulaşabildiğiniz gibi hayvan ürünlerinden uzak mutfağın kalbi de burada atıyor. "Simple is the best!" (Sade ve basit olan en iyisidir!) sloganından yola çıkarak, şehirde tattığım vejeteryan lezzetlerden kısa kısa derlemeler yaptığım bu yazıyı okumak için illa vegan ya da vejeteryan olmaya gerek yok. Çünkü, bahsedeceğim dört mekandan ikisi spesifik olarak vegan ya da vejeteryan lokantalar olmamakla beraber son derece lezzetli etsiz alternatifler sunuyorlar. Yolunuz düşerse muhakkak denemeye değer...

DEVAMINI OKU

Meryl Streep bu... Yapar!

Başrolde Meryl Streep olmasına rağmen, sırf adı ve afişindeki rock temasından dolayı pek fazla bir beklentim olmadan gittiğim "Sıradışı Anne" (Ricki and the Flash) filmi Streep'in varlığıyla bana son derece keyifli dakikalar yaşattı.

DEVAMINI OKU

Hemen hepsi New York'a özel...

Her ülkenin, hatta her şehrin kendine has karakteristik bazı özellikleri vardır. "Kendine has" deyince bu konuda bayrağı elinde tutan, en önde gelen şehirlerden biri bana göre hiç kuşkusuz New York! Yeri geldikçe hakkında yazdığım ve yazmaya devam edeceğim ışıklar şehrinde "Tipik New York!" diyeceğim kadar görmeye alıştığım, ama bazen de gördüğümde bu sefer de şaşkınlıktan "Tipik New York!" dediğim bazı kareleri önümüzdeki dört sene boyunca orada yaşayacak olan kızıma özlemim ve onunla beraber geçirdiğimiz unutulmaz anların hatrı ve keyfiyle paylaşıyorum...

DEVAMINI OKU

İyi ki doğdun!

Doğumgünlerine çok önem veren ben, benim için çok önemi olan bir doğum gününü bir türlü kutlayamadım. Üstelik de bu onun ilk yaşı! O yüzden bu sabah gözümü açar açmaz aldım elime ipad'imi ve işte yazıyorum...

DEVAMINI OKU

Limon tadında bir aşk...

Serge Gainsbourg’un 1984 yılında henüz 12 yaşında olan kızı Charlotte ile beraber seslendirdiği "Lemon Incest" adlı parçası çıktığı sene bir grup insan tarafından ensest ve pedofiliyi çekici hale getirdiği savunularak oldukça skandal yaratmış. Gerçekten de klibi, sözleri ve konusunu hiç bilmeden izlediğinizde şarkının yasak bir aşkı anlattığını sanıyorsunuz (ki izlediğimde Charlotte’la aynı yaşta olan ben de öyle zannetmiştim).

DEVAMINI OKU

Tek başına güçlü kadın olunmuyor!

Son bir aydır hayatımın zorlu ve ayakta dimdik durmam gereken zamanlarından birini yaşıyorum. Bu süreçte en sık duyduğum sözlerden biri de "Sen güçlü kadınsın!" cümlesi oluyor. Henüz 18 yaşımda iken çok sevdiğim babamı yitirdiğimden beri sıkça duyduğum bu cümleyi ben de kendime bir asa olarak aldım yürüdüğüm hayat yolunda. Fakat, güçlü kadının ne olduğunu pek de sorgulamadım açıkçası. Hani bazı şeyler insan hayatında ezber olmuştur artık, onları sorgulamaya ihtiyaç duymazsınız ya, işte tam da öyle bir durum... Peki nedir güçlü kadın olmak?

DEVAMINI OKU

Bu yazının başlığı yok!

Uğur, Kasım, Hatice Ezgi, Cemil, Çağdaş, Nazlı, Ferdane Ece, Mücahit, Murat, Emrullah, İsmet, Okan, Nartan, Ferdane, Serhat, Mert Ali, Erdal, Süleyman, Koray, Cebrail, Veysel, Nazegül, Alper, Alican, Osman, Dilek, Büşra, Yunus Emre, Ayda Ezgi, Mehmet Ali... Onlar evlattılar, torundular, abiydiler, ablaydılar, kardeştiler, yeğendiler, kuzendiler, arkadaştılar, dosttular. Candılar... Bugünse içlerine sonsuza dek yanacak alevler düşmüş yüzlerce haneyi arkalarında bırakarak göğe yükselen birer melek oldular.

DEVAMINI OKU

Mistik Mandalalar

Dikkatinizi çekti mi bilmem ama bu aralar kitapçılarda yepyeni bir moda var. Son birkaç aydır özellikle yetişkinler için hazırlanmış, stres atmaya yönelik boyama kitapları belli başlı kitapçıların vitrinlerini süslüyor. Bu kitaplarda içleri boyanmak üzere yer alan şablonlar ise son derece detaylı çizilmiş "Mandala"lar. Son okuduğum bir habere göre bu kitaplar ve hatta beraberinde alınan boyama kalemleri yok satıyormuş. Takıntılı yapımı bildiğim için, içim gitse de hiç bulaşmadığım bu yeni akım aslında sanatın başka bir formu olarak tarihte yüzyıllardır var.

DEVAMINI OKU

Marcus Miller Açıkhava'ya çok yakıştı...

Yaz mevsiminde açık havada yapılan konser ortamlarını oldum bittim çok severim. Sokak satıcılarının tezgahlarından yükselen kokular, ılık yaz melteminde uçuşan saçlar, tiril tiril kıyafetler, karaborsadan bilet satmaya çalışanlar, hafiften hafiften belirginleşmeye başlayan uzun giriş kuyrukları... Mekan Açıkhava olunca tablo daha da bir güzelleşir sanki. Hele kapıdan içeri atılan o ilk adım yok mu...

DEVAMINI OKU

Hırsın bu kadarı da olur mu?

Kendim hırslı bir öğrenci olmama rağmen toplam on iki senelik ilk, orta ve lise öğrenimim boyunca ne annem ne de rahmetli babam bir kere bile odamın kapısını çalıp "Ders yapıyor musun kızım?" diye bana sormadılar bile. Aslında bizim zamanımızda galiba hiçbirimizin ebeveyni hırslı değildi. Bu sabah Üsküdar Amerikan'dan arkadaşım Janet'in 'whatsapp' grubumuza attığı bağlantıya girdiğimde adeta şok oldum. Haberi, okumayanlar için olduğu gibi kaynağından veriyorum.

DEVAMINI OKU

Bir başkadır Üsküdar Amerikan kadını olmak...

Bana göre insan hayatı bomboş bir tuval olarak başlıyor. Bu tuvalin baş ressamları hiç kuşkusuz ana babalarımız oluyorlar. Sonrasında kardeşler, yakın akrabalar ve ilk arkadaşlarla şekillenmeye başlayan hayat tablomuzun daha da renklenip ortaya çıkmasında en önemli fırça darbeleri ise eğitim hayatımız süresince atılıyor. Kişiliğimizin yapısı ve kendi katkılarımız da biz ölene kadar ilelebet devam ediyor bu tablonun güzelleşerek meydana çıkmasında. Ben, bugün sahip olduğum karakter özelliklerimin bir çoğunu lisem Üsküdar Amerikan'dan aldığım eğitime borçluyum. Geçtiğimiz hafta sonu 1990 yılı mezunları olarak mezuniyetimizin 25ci yıl toplantısı vardı. Duygu dolu keyifli anlar yaşadığım yarım günün sonunda "Ne mutlu bana ki Üsküdar Amerikanlı'yım!" diyerek ayrıldım okulumdan.

DEVAMINI OKU

Türkiye hikayelerini anlatmaya başladı!

Kendisi çok başarılı ve sevilen bir yazar olduğu gibi, yaratıcı yazarlık kurs ve atölyeleri ile Boğaziçi Üniversitesi'ndeki akademisyenliğinin yanısıra yine Boğaziçi Üniversitesi’nde akademik bir birim olarak kurulan Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi'nin (NHKSAM) merkez müdürü göreviyle de edebiyat dünyasında da oldukça aktif. Gülsoy önderliğindeki NHKSAM ve Açık Radyo bu aralar yeni ve çok heyecan verici bir projeyi hayata geçiriyorlar. Projenin ismi "Türkiye Hikayelerini Anlatıyor".

DEVAMINI OKU

Aralarında sadece 520 metre mesafe olan bu iki kafe arasındaki farkı biri bana söyleyebilir mi lütfen?

Ofiste çalışanlar bilir. Bazen öyle bir an gelir ki dışarı çıkıp şöyle azıcık bir nefes almak istersiniz. Ben bu konuda çok şanslıyım. Ofisim Çamlık'taki All Sports Cafe'nin iki bina yanında.Böyle durumlarda hemen oraya kaçıyor, yemeğimi yiyip kahvemi içiyor, bazen de işlerimi yapıyorum. Tinky de her zaman yanımda oluyor tabii ki. Kafenin güleryüzlü personeli ise bana gösterdikleri ilginin daha fazlasını Tinky'e gösteriyorlar. Dün havanın güzelliğini fırsat bilip bilgisayarımı aldım ve işimi -bu sefer değişiklik olsun diye- yıllardır gitmediğim, iki sokak paraleldeki Harvard Cafe'de yapmak istedim.

DEVAMINI OKU

Yüzlerce kelebek etrafımda dans ederken, tavşan deliğinden düşmüş Alice şaşkınlığındaki ben onları izlemeye doyamadım...

Bazı anlar vardır; öyle büyülü ve güzeldir ki onlar, yaşadığının gerçek mi yoksa rüya mı olduğuna emin olamazsın. O gün yüzlerce kelebeğin arasında dolaşırken benim de hissettiğim işte tam olarak bu oldu. Rüyayla masalın içiçe geçtiği, gerçek yaşamla tüm alakamın tamamen koptuğu yaklaşık bir saatlik süre boyunca rengarenk kelebeklerin arasında, tavşan deliğinden geçerek fantastik bir dünyanın içine düşen Alice misali büyülenmiş bir halde dolaştım durdum.

DEVAMINI OKU

7 Mehmet krizim tutunca...

Yazılarımdaki paylaşımlarımdan da anlaşılacağı üzere güzel yemek yemeyi çok seviyorum. Buna bağlı olarak benim belli bir yemeğe yönelik krizlerim sıkça tuttuğu gibi bazen de mekan krizim tutar. İşte bu mekan krizlerimin baş sıralarında yer alan lokantalardan biridir Antalya'nın meşhur 7 Mehmet'i.

DEVAMINI OKU

Manhattan Üçlemem... Tom's Restaurant, Hangawi ve Bubble Tea

"Bu şehirde her gün başka bir yerde yemek yesen, tüm restorantları bitirmeye ömrün yetmez!" demişti bana New York'ta yaşayan birisi. Çok da doğru! Ben New York'a her gittiğimde güzel ortamlarda güzel yemekler yedim. Bu bazen günler öncesi rezervasyonu yapılan lüks bir lokantada saatlerce yediğimiz bir öğle yemeği olurken, kimi zaman da sokak satıcısından kağıt tabak içinde alıp, bank üstünde oturup yediğimiz ayaküstü yemekler oldu. Ama hep iyi yemek yedim. Bu gidişimde de öyle oldu ama ufak bir farkla... Kızım ve ben hayvan sevgimizin bizi getirdiği son nokta olarak artık vejetaryen tarzında beslenmeye başladık. Manhattan vejetaryen ve veganlar için de bir cennet. Bu seyahatimizde Deniz'in gitmek istediği yerler önceliğimiz oldu. Çok da keyifli yemekler yedik. Kendi kendime dedim ki, "New York'un sadece bilinen yemek yerlerini değil, biraz da bilinmeyenleri hatta bazen de şans eseri keşfettiğim yerlerini yazsam ne iyi olur!"

DEVAMINI OKU

Bozcaada o kadar çok şey demek ki...

Her gidenin bir Bozcaada'sı vardır. Şarabı, bağı, kedisi, kargası, mezesi, gün batımı, Rum evleri, koyları, adına yazılan şiirleri... Bu liste uzar da uzar. Ben de bu yazımda benim Bozcaada'mı paylaşmak istedim. Ama bu sefer kelimelerle değil sadece resimlerle. Buyrun benim adama...

DEVAMINI OKU

Mektup yazmayı özledim...

Zaman ve zamanlamaya dair tüm yaşadıklarımın sadece basit birer tesadüften ibaret olmayıp, hemen hepsinin bir amaca hizmet ettiğine her geçen gün biraz daha fazla inanıyorum. Geçtiğimiz hafta İş Sanat’taki bir konsere yarım saat erken gidişimin bana yaşattığı çok hoş bir deneyim bu inancımı bir kere daha pekiştirdi.

DEVAMINI OKU

"Eğer burada delirmiyorsan, normal değilsin demektir!" Goran Bregovic

Üniversite hayatım boyunca okuduğum yüzlerce kitap arasından Balkan Politikası kitabıma kütüphanemde çok özel bir yer ayırmam, benimle aynı soyadı taşıyan bir eşle evlenmemden ötürü doğduğumdan bu yana Tuna soyadımın hiç değişmemiş olması, baba tarafından kökenlerimin Balkan'lara dayanması ve son olarak Balkan müziğinin en önde gelen isimlerinden Goran Bregovic'in şahsına ve onun tapılası müziğine olan hayranlığım... Tüm bu Balkan sembolleri hayatıma ince birer nakış gibi işlenmiş sanki. Geçtiğimiz günlerde daha önce defalarca izlemiş olduğum Bregovic konserlerinden birine gittim yine.

DEVAMINI OKU