Ben gazeteyi elime aldığım her sabah muhakkak ya gülümsüyor ya da kahkahalarla gülüyorum. Sebebiyse...

Bu başlığı okuduğunuzda bir çoğunuzun sağ ya da sol kaşının şöyle hafiften bir havaya kalktığına eminim. Nitekim çoğunlukla ölüm, cinayet, tecavüz, savaş, dar boğaz ekonomi, yükselen döviz, kaza, intihar gibi son derece karamsar haberlerle dolu bir gazeteyi eline aldığında gülen ve hatta kahkaha atan bir insanın pek de normal olmadığı düşünülecektir. Ben gülüyorum ama. Hem de istinasız her sabah...

DEVAMINI OKU

Bu akşam tüm evrende sabaha kadar Hıdırellez dilekleri uçuşacak...

Yakın tarihlerde bir yazı yazmıştım "İste, inan, al!" diye. İstemek ve dilemek. Dilediğimiz şeyin olmasını heyecanla beklemek. Hiç düşündünüz mü bilinçlendiğimiz andan itibaren hayatımızın ne kadar büyük bölümü birşeyi istemek ya da dilemekle geçiyor aslında? Çocukken annemizin, babamızın rüyalarımıza giren o sarı saçlı, iri gözlü bebeği ya da güneşin altında gıcır gıcır parlayan o şahane bisikleti bize almasını, biraz büyüyünce uzaktan uzağa aşık olduğumuz o müthiş yakışıklı çocuğun ya da dünya güzeli kızın bizi farkedip, onun da bizi beğenmesini, yetişkinliğe doğru bir meslek sahibi olmayı, sonrasında bir aile kurmayı, ve sonrasında ....., ve sonrasında ......

DEVAMINI OKU

70 yıllık, ufak mı ufak, nostaljik mi nostaljik bir pastane. Ankara Pastanesi...

Avrupa yakasında oturduğum için Anadolu yakasında oturan annemi görmek için sık sık karşıya geçiyorum. Yine böyle zamanların birinde Kadıköy Rexx'te gittiğim bir film çıkışı biraz da nostalji olsun diye dolmuşa bineyim dedim.Durağa gitmek için Bahariye'den aşağı inerken trafiğe kapalı caddenin sağında gördüğüm bir dükkan beni yolumdan çeviriverdi. Burası bir pastaneydi. Ankara Pastanesi. Fakat, tabelasından tutun, vitrin düzeni, sergilenen ürünler, ürünlerin ambalajları, kısacası bu dükkana ait hiçbirşey kesinlikle bu zamana ait değildi.

DEVAMINI OKU

Kitap dediğin...

Saint-Joseph Fransız Lisesi'nde bir süredir devam eden ve bir kitapsever olarak kesinlikle kaçırmak istemediğim bir sergi vardı. Bitmesine bir gün kala gidebildiğim "D-Evrim? Dijital Çağda Bir Kitap Sergisi" isimli bu sergide tartışma konusu olacak bir konu gündeme getirilmişti: Dijital mi yoksa matbaa baskısı kitaplar mı? Lise, 2014-2015 öğretim yılına büyük bir yenilikle girmiş. Hazırlık sınıflarında her öğrenciye bir tablet bilgisayar verilmiş ve ders kitapları bu tabletlere yüklenmiş.

DEVAMINI OKU

Baharları unutacak mıyız artık?

Sonbaharda hüzünlenir, ilkbaharda aşık oluruz. Bahar değil midir insanı sarhoş eden, şarkılar, şiirler yazdıran? Ben bugün güne uyandım. Dışarı çıktım. Bir sıcak dalgası yüzüme çarpıverdi. Dereceye baktım. 23 derece. Sevinemedim. Geçen gün gazetede de okuduğum gibi aniden farkettim ki biz artık baharı pek yaşayamıyoruz. Yaşasak da o kadar kısa sürüyor ki. Buz gibi soğuktan bunaltıcı bir sıcağa geçiş olmaya başladı son bir kaç senedir.

DEVAMINI OKU

Zeki, çok esprili ve bir o kadar da mütevazi bir Orhan Pamuk...

Orhan Pamuk'un eserlerini keyifle okuyup, çok da sevmeme rağmen şimdiye kadar onun herhangi bir söyleşisinde bulunma imkanım olmamıştı. Dolayısıyla, kendisini canlı olarak birkaç kere sadece ekranda izlediğim yazarın gerçekleştireceği söyleşi konusunun kendisinin en mühim eserlerinden Kara Kitap'ın 25.ci yılı kapsamında olduğunu bilmek dışında konuşmanın nasıl bir havada geçeceğine dair hiçbir fikrim yoktu. Ben aklımdan bunları geçirirken Orhan Pamuk ince ve upuzun boyuyla, yüzünde son derece mütevazi bir tebessümle içeri giriş yaptı.

DEVAMINI OKU

Bir mekandan çıkarıldınız mı hiç? Hem de çok sevdiğiniz bir canlı yüzünden...

Ben çıkarıldım. Üstelik bu ilk defa olmuyor. Ama bu sefer, diğer hayvanseverler dostları da haberdar etmek için yaşadığım bu rezaleti bloğumda paylaşmaya karar verdim. Yorkshire Terrirer'im Tinky'me olan düşkünlüğüm yakın çevremce bilinir. Bu sevginin yoğunluğu sadece bana has bir durum değil. Tüm evcil hayvan sahipleri çocuklarını (onlar çocuklarımız gibi oluyorlar çünkü) delicesine severler.

DEVAMINI OKU

Eşiniz ölü bir bebeği evlat edinmek istese tepkiniz ne olurdu?

Konusunu gerçek öyküden alan filmler beni çok etkiliyor. Bugün İstanbul Film Festivali kapsamında seyrettiğim Aurora da bunlardan biriydi. Çocuk evlat edinmeye çalışan öğretmen Sofia’nın hikayesinin anlatıldığı Şili yapımı bu film dramatik konusu çerçevesinde evlilik daha doğrusu hayat arkadaşlığı konusunda da çok hoş bir mesaj veriyordu.

DEVAMINI OKU

Filmle dolu geçecek iki hafta!

4-19 Nisan tarihleri arasında gerçekleşecek 34. İstanbul Film Festivali yarın başlıyor. Açılışı bu gece "Hal ve Gidiş" filmi ile Lütfü Kırdar'da yapılacak olan festivalde bu sene 200'den fazla film var.

DEVAMINI OKU

Ölümün yasak olduğu topraklardan geldim!

2015'te meydana gelecek tam güneş tutulmasının Norveç'e bağlı "Svalbard" takımadalarından yüzde yüz oranında izlenebileceğini öğrendiğimde aklıma ilk gelen, bu hayatta görmek istediğim tabiat olayların en baş sıralarında yer alan "Kuzey Işıkları" (Aurora Borealis) oldu. Bu seyahati yapabilirsem doğanın en etkileyici olayına bir kere daha şahit olabileceğim gibi şansım yaver giderse en büyük hayallerimden birini de gerçekleştirme imkanım olabilecekti. Şansım yaver giderse diyorum çünkü...

DEVAMINI OKU

İste, inan, al.

Dün gece kıpır kıpır uyudum ben. Bu sabah içime çektiğim nefes de daha bir farklıydı. Hani ağzınıza attığınız bir lokma çok lezzetli olur da hemen bitmesin diye uzun uzun çiğnersiniz tadını çıkararak. İşte ben de öyle aldım bu sabah nefesimi. Derin derin, daha yumuşak, yaşadığım anın keyfini çıkarıp zamanı yavaşlatırcasına. Heyecanla beklediğim tarih nihayet geldi çünkü. Aylardır planını yaptığım seyahatime çıkıyorum. Yakın ya da uzak farketmez. İşten ve günlük sorumluluklardan uzak yaptığım her yolculuk benim için çok değerli. Yalnız başıma, ailem ya da sevdiğim biriyle yaptığım her seyahatin anlamı apayrı oluyor.

DEVAMINI OKU

Seyahat Bana En Güzel Terapi!

Dün gece kıpır kıpır uyudum ben. Bu sabah içime çektiğim nefes de daha bir farklıydı. Hani ağzınıza attığınız bir lokma çok lezzetli olur da hemen bitmesin diye uzun uzun çiğnersiniz tadını çıkararak. İşte ben de öyle aldım bu sabah nefesimi. Derin derin, daha yumuşak, yaşadığım anın keyfini çıkarıp zamanı yavaşlatırcasına. Heyecanla beklediğim tarih nihayet geldi çünkü. Aylardır planını yaptığım seyahatime çıkıyorum. Yakın ya da uzak farketmez. İşten ve günlük sorumluluklardan uzak yaptığım her yolculuk benim için çok değerli. Yalnız başıma, ailem ya da sevdiğim biriyle yaptığım her seyahatin anlamı apayrı oluyor.

DEVAMINI OKU

Pierrot: Hüzünlü Yalnızlığın En Saf Yüzüdür O...

Seksenler çocuğu olmak hüzünlüdür... Zevkli herşeyin hemencecik sonu geliverirdi. Yenisine sahip olmak ise zahmet gerektirir, hiç de kolay olmazdı. Onun için de sahip olduklarımız değerliydi bizim için. Rengarenkçokomel kağıtlarını tırnağıyla düzleştirip kitap aralarında bir hazine gibi saklayıp, sonra da o incecik parlak kağıtlara hayran hayran bakmayanımız var mıdır? Bitişlere çok aşinaydık biz. Bitiş. Sonra da arkasından gelen hevesli bir bekleyiş. Seyredeceğimiz onlarca dizi ya da çizgi filmlerimiz yoktu bizim. Başladığı an herşeyi bırakıp ekrana kitlendiğimiz bir "Küçük Ev" vardı mesela. "Heidi" vardı sonra...

DEVAMINI OKU

Okumayı Sevenlere Bir Önerim Var: Görme Engellilere Yardım Etmek İster Misiniz?

Şu an bu yazıyı okuyorsanız okumaya önem verdiğinizi hatta sevdiğinizi tahmin ediyorum. O zaman hemen sorumu sorabilirim: En son ne zaman birine yardım ettiniz? Bu soruya herkesin cevabı farklı olacaktır. "Çok oldu!" diyebilirsiniz. Hatırlamayabilirsiniz. "Daha bugün birine yardım ettim." diyebilirsiniz. Cevabınız ne olursa olsun okursever olarak önerimin ilginizi çekeceğini düşünüyorum.

DEVAMINI OKU

Bu Aralar Ben...

Bu aralar ben, çok heyecanlıyım çünkü: 20 Mart'taki tam güneş tutulmasını izlemek için Svalbard, Longyearbyen'a gitmek için gün sayıyorum...

DEVAMINI OKU

Urla'nın Meşhur "Beğendik Abi" Lokantası

İstanbul'da karın lapa lapa yağmaya başladığı ilk gün rüzgarın hafif ısırdığı ama diğer yandan kıştan çıkmaya hazırlanan güneşin hasret giderircesine tembel tembel yüzünü göstermeye başladığı Çeşme'deydim. Her ne kadar artık et ve tavuk tüketmiyor olsam da güzel yemek yiyebilmek için dünyanın öbür ucuna gidebilecek bir potansiyelim var. Urla'daki "Beğendik Abi" lokantası da gitmek istediğim yerlerden biriydi.

DEVAMINI OKU

İki günlük Sinop seyahatimden geriye kalan Sabahattin Ali dizeleri...

Hani hep gitmek isteyip de bir türlü gidemediğimiz yerler vardır. Karadeniz de benim için iki sebepten dolayı gitmek istediğim ama bir türlü gidemediğim bir bölge oldu hep. Burayı bu kadar görmek istememin sebeplerinden birincisi ve önemlisi bu dünyaya çok erken veda etmiş babamın anlata anlata bitiremediği memleketi Zonguldak'a gitmek, çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği mekanları bir bir gezerek onun anılarını onsuz da olsa edebildiğim kadar yad etmek, ikincisi ise methini çok duyduğum...

DEVAMINI OKU

"Churros" Hastalarına Müjdem Var!

Başlığı ancak böyle atabildim çünkü bir kere tattın mı hastası olunan "Churros"yu sevmek hafif bir tabir kalıyor. Yediğim keyifli ve lezzetli yemeklerin tadlarını anılarla bağdaştırma özelliği olan ben, churros hastası olduğum gibi bu çıtır hamur tatlısı bana hep ama hep güzel anıları hatırlatıyor. İspanyol kökenli olduğu için ilk olarak İspanya'da tadıp müptelası olduğum bu tatlıyı yıllar içinde...

DEVAMINI OKU

Çeyrek Asır Sonra Buluşan "Pasha" Tayfası...

1991'in Eylül günü... Yaz artık yerini soğuk havalara bırakıp gidecek diye hüzünlenip ağlayan bir gökyüzü. Ben, içine dört kişinin zar zor sığdığı kendim gibi ufacık arabamın içinde, ön camıma düşen yağmur tanelerini bir o yana bir bu yana savuran sileceklerin el verdiği ölçüde tam önünde durduğum ve ağaçlar arasında göğe doğru yükselen uzun binaya dikkatle bakıyorum. Biraz ürkek, kalbimin atışını boğazımda hissedecek kadar da...

DEVAMINI OKU

Gözüne Bakan, Yürüyen Ya Da Uçan Bir Canlıyı Yemek!

Bugün halen var olsa butik denilebilecek ufaklıkta bir otelimiz vardı bizim. Otelin herşeyiyle bizzat kendi ilgilendiği için eve çoğu zaman sabaha karşı gelen babamı karşılayan mahallemizin dört beş üyeden oluşan mini bir sokak köpeği ordusu bu görevlerini her sabah hiç aksatmadan yerine getirirlerdi. Babamın arabası sokağın başına geldiği anda onu farkedip getirdiği yemek artıklarına sevinçle karşılık veren bu sadık ekip çocukluğumdan bu yana hafızama o günkü canlılığıyla yer etmiş tablolardan biridir. "O bu eve girerse ben evden giderim!" şeklindeki...

DEVAMINI OKU