Biri bana "Doğup büyüdüğün İstanbul'dan sonra hayatındaki en anlamlı şehir hangisi?" diye sorsa cevabım hiç kuşkusuz New York olacaktır. Ben New York'ta hiçbir zaman sadece turist olmadım, daha doğrusu olamadım. Hüznü, sevinci, heyecanı ve daha adlandıramayacağım başka bir çok duyguyu beraberinde yaşadığım bu kocaman şehir bu sefer bambaşka bir sebep için açtı kollarını bana ve kızıma... Dünyaya getirdiğim, özenle büyüttüğüm parçamı, canım kızımı önümüzdeki bir kaç sene boyunca benim için manası çok büyük olan bu şehre emanet edeceğim. Kızımın hayatının en güzel yıllarını geçireceğini ümit ettiğim Manhattan'da anne kız hem onun üniversite işlerine koşturduk, hem de başbaşa çok keyifli bir dört gün geçirdik.


"Bu şehirde her gün başka bir yerde yemek yesen, tüm restorantları bitirmeye ömrün yetmez!" demişti bana New York'ta yaşayan birisi. Çok da doğru! Ben New York'a her gittiğimde güzel ortamlarda güzel yemekler yedim. Bu bazen günler öncesi rezervasyonu yapılan lüks bir lokantada saatlerce yediğimiz bir öğle yemeği olurken, kimi zaman da sokak satıcısından kağıt tabak içinde alıp, bank üstünde oturup yediğimiz ayaküstü yemekler oldu. Ama hep iyi yemek yedim. Bu gidişimde de öyle oldu ama ufak bir farkla... Kızım ve ben hayvan sevgimizin bizi getirdiği son nokta olarak artık vejetaryen tarzında beslenmeye başladık. Manhattan vejetaryen ve veganlar için de bir cennet. Bu seyahatimizde Deniz'in gitmek istediği yerler önceliğimiz oldu. Çok da keyifli yemekler yedik. Kendi kendime dedim ki, "New York'un sadece bilinen yemek yerlerini değil, biraz da bilinmeyenleri hatta bazen de şans eseri keşfettiğim yerlerini yazsam ne iyi olur!" Böylece bir karar aldım. Bundan sonra kızımı ziyaret için yaptığım seyahatlerimde şehirde yemek yediğim hoş mekanlar ve farklı keşifler hakkında kısa kısa paylaşımlarda bulunacağım bloğumda. Bunlardan ilki ise şimdi okuyacağınız bir üçleme oldu.
Tom's Restaurant
Bizim jenerasyonun sözlerini ezbere bildiğinden kesinlikle emin olduğum meşhur Suzanne Vega şarkısı Tom's Diner'da bahsedilen bu mekanın adını yıllarca Tom's Diner diye bilsek de Morningside Heights bölgesindeki bu mütevazi mahalle restorantının gerçek adı Tom's Restaurant. Benim, kızımın şimdiki yaşından daha küçükken dinlediğim, onun ise yaşına göre oldukça geniş ve kaliteli müzik arşivinde özel bir yeri olduğunu bildiğim bu şarkı Broadway ve 112ci caddenin köşesindeki bu ufak tefek restorantta tadına doyulmaz, enfes bir Amerikan kahvaltısı etmemize sebep oldu. Şarkıda yağmurlu bir New York sabahında restorantta kahvesini içen bir adamın etraftaki kişileri gözlemlemesi, mekanı ve çalışanları anlatması ve daha sonra da trenini yakalamak için oradan kalkması anlatılıyor. Klasik bir New York sabahından son derece sıradan bir kesidin anlatıldığı bu şarkının geçtiği mekana geldiğimizde hiç şaşırmadık. Çünkü mekan eski masa ve koltukları, puslanmış camı, tabağı ve çanağıyla tam da hayalimizde canlandırdığımız gibiydi. O günü bizim için daha da özel kılan, o sabah Manhattan yağmurluydu! Tıpkı şarkıda olduğu gibi...

Tom's Restaurant'ta kahvaltı
Hangawi: Vegan bir Kore Restorantı
Seçenek çok olunca bazen nereye gideceğini de şaşırıyor insan Manhattan'da. Fakat, şehrin göbeğinde kalıp elinizde de akıllı telefonlarınız olunca işiniz hiç de zor olmuyor. Sadece canınızın ne çektiğini bilin yeter. Bizim de canımız Uzakdoğu yemeği çekti. Tam bir blok yukarımızda vegan bir Kore lokantası bulunca derhal arayıp rezervasyon yaptık. Bu arada şehre ilk gidenler için önemli bir tavsiyem var: Manhattan'da büfe, sokak satıcıları ya da zincir markalar dışında herhangi bir yerde yemek yemeyi planlıyorsanız önceden muhakkak arayın ve rezervasyon yaptırın. Hiç belli olmuyor. Bazen en basit bir lokantada dakikalarca sıra bekleyebilir, hattta kapısından içeri bile giremeyebilirsiniz.
Hangawi'den içeri adım attığımız andan itibaren çok doğru bir yerde olduğumuzu hissettik. Loş ışıklı restorantın girişinde güleryüzlü personel eşliğinde ayakkabılarımızı çıkardık ve bize ayrılmış masamızda bağdaş kurarak oturduk. Vejetaryen beslenme stilinin en sağlıklı ve güvenilir beslenme biçimi olduğu felsefesini savunan bu Kore restorantında ev yapımı soğuk yeşil çay eşliğinde yediğimiz yemekler ve soya ile yapılmış cheesecake'imiz gerçekten de müthiş lezzetliydiler.


Ev yapımı soğuk yeşil çay

Güveçte servis edilen acılı ipeksi tofu

Taş çanakta servis edilen vejetaryen pilav
Hepimizin aşina olduğu "yin ve yang" kurallarının Kore versiyonuna "um ve yang" deniyor. Bu felsefeye göre doğadaki herşey yin ve yang'in karşıt güçleriyle dengelenmekte. Ay ve güneş, kadın ve erkek, ateş ve su... İyi bir sağlığa sahip olmak için de yediğimiz yemeğin doğadaki um ve yang güçlerinin dengelerinden oluşması gerektiğine inanılmakta. Dolayısıyla sağlıklı bir vejetaryen beslenmenin um (yeşil sebzeler ve meyveler) ile yang (kök sebzeler, turp, havuç ve patates tarzı sebzeler) yemeklerinin dengelenmesiyle mümkün olduğu savunulmakta. Şans eseri keşfettiğimiz bu sade lokanta, felsefesi, sunumu, atmosferi ve harikulade lezzetleriyle benim favorilerim arasına girdi bile.
Come Buy Bubble Tea
Çocuklarımdan birşey öğrenmek beni inanılmaz mutlu ediyor. Bu seyahatimizde kızımdan öğrenip de denediğim ve içerken inanılmaz keyif aldığım "Bubble Tea" denilen bu müthiş eğlenceli içeceğe torpil geçtim ve yazımdaki üçlemelerden biri olarak ona yer verdim. Kızım Deniz'in çocukluğundan beri akrepten yılana, arıdan köpeğe her tür hayvanla kurmayı başardığı inanılmaz iletişim becerisinin aynısı çevresindeki çocuklar için de geçerli. Onlara sevgisi inanılmaz boyutta. Yaşıtları gibi zaman zaman o da tembellik yapmayı sevse de konu hayvanlar ya da ufak çocuklar olunca kızımın sınırı yok. Geçtiğimiz sene yakın bir arkadaşıyla Tayland'ın ufak bir köyünde bir ay boyunca kaldı. Oradaki kimsesiz çocuklara İngilizce öğretti, onlarla oynadı. Bu sebeple gittiği ülkenin kültürüne de oldukça adapte olmuş bir şekilde geri döndü. Bubble Tea geleneksel bir Tayland içeceği. Benim 5ci caddede defalarca önünden geçmeme rağmen dikkat etmediğim, içerisine üç beş basamak inerek girilen "Come Buy" adlı ufacık büfe Manhattan'da bu içeceği yapan yerlerden biri.

Tadı sütlü soğuk çaya çok benziyor. İçeceğin asıl farkı ve eğlencesi çayın içine eklenen ve adına "boba" denilen sakızımsı nişasta topları. Boba argoda "büyük memeler" demekmiş. Söylerkenki benzerliklerinden dolayı Amerika'da Boba Tea ve Bubble Tea birbirinin yerine de geçmekte. Bu çayın içine meyveli jöleler de eklenebiliniyor. Ben meyve yerine boba eklettiğim çayımı müthiş sevdim. İçerken de çok eğlendim. İçindeki nişasta toplarından dolayı oldukça doyurucu olan bu enteresan içeceğin resmini Instagram'da paylaştığımda neredeyse çeyrek asırdır New York ta yaşayan dostum Esra'nın yorumuysa şu oldu: "Yemin ederim ki New York'u benden daha iyi biliyorsun!" :)
Şehnaz Tuna
5/31/2015
Etiketler : Vejetaryen, Vegan, Veganizm, New York, Manhattan, Hangawi, Deniz, Tayland, Bubble Tea, Come Buy, Tom's Restaurant, Denom
