Puantiyenin Tanrıçası... YAYOI KUSAMA

O yaz New York Beşinci Cadde’deki Louis Vuitton mağazasının vitrini baştan aşağı puantiyelerle döşenmişti. Küçüklükten beri puantiye takıntısı olan ben, bu tabloyla karşılaştığım anda tabiri caizse dükkanın vitrine neredeyse yapıştım. Hayranlıkla bakakaldığım irili ufaklı, onlarca kırmızı beyaz puantiyeden nihayet gözümü alabildiğimde giymiş olduğu kırmızı üzerine kocaman beyaz puantiyelerle süslü kıyafetinden dolayı dekorasyonla neredeyse iç içe geçmiş ufacık (benden ufak) -gerçek mi değil mi ayırt edilmesi son derece zor- bir kadın mumyası ile karşı karşıya geldim.

DEVAMINI OKU

Filmekimi 2016’dan seçtiklerim...

Çocukken yazı iple çekerdim. Yaz demek tatil demekti, denize girmek, kış boyunca görmediğim arkadaşlarımı görmek, dilediğim kadar roman okuyup, istediğim saate kadar uyanık kalmak demekti. Şimdilerdeyse yaz benim için sıcaktan bunaldığım, özellikle son birkaç senedir "İlla tatil yapmalı mıyım?" stresini yaşadığım, çok da gerekli olmayan bir mevsim haline geldi.

DEVAMINI OKU

Ölülerin dans ettiği bir dünyada talih şansı kitaba göre dağıtmaz...

Gençliğimden beri gizeme merakım çok... Gizemli filmlere, kitaplara bayılır, gizemli durumlardan oldukça etkilenirim. Gizemli insanlar da son derece çekicidir benim gözümde... Gençlik yıllarımda adını duyduğum andan itibaren beni büyülü çemberinin içine almış Dead Can Dance (Ölüler Dans Edebilir) grubunun yaptığı müzikler de adı gibi gizem doludur benim için. Bundan iki gün önce, grubun en çok satan albümlerinden biri olan Aion'da yer alan ve benim en sevdiğim parçalarından biri olan 'Fortune Presents Gifts Not According To The Book' şarkısını çok sevdiğim birisiyle paylaştıktan sonra yıllar sonra yeniden hatırladığım, hatırladığım anda da aslında hiçbir zaman unutmamış olduğumu fark ettiğim Dead Can Dance beni geçmişime götürüverdi birden.

DEVAMINI OKU

Bir film öyle bir iz bırakır ki ruhunda, taşırsın onu ömür boyu vücudunda...

İstanbul'da baharın müjdecilerinden biridir İstanbul Film Festivali. Bu muhteşem organizasyon Akbank Sanat ana sponsorluğunda bu sene 35. yılını devirecek. Dile kolay bir ömrün yarısı...

DEVAMINI OKU

Jurassic Park'tan yıllar sonra ilk kez...

New York'taki meşhur Central Park'ın yukarı batısında yer alan Amerikan Doğa Tarihi müzesi bana göre bu dünyada ölmeden önce görülmesi gereken müzelerin başında geliyor. Burası Ben Stiller'in meşhur komedi filmi Müzede Bir Gece'nin de çekildiği yer. Ben müzeyi neredeyse ezberledim fakat New York'a gittiğim her sefer tekrar tekrar uğramamın bir sebebi burada dönemsel olarak yenilenen 'sergi/teşhir'ler oluyor. Son gittiğimde de oldukça etkileyici bir sergi vardı: Kemik fosilleri 2014 yılında Arjantin'de bulunan 37 metre uzunluğundaki dev dinosor Titanozor (Titanosaur)!

DEVAMINI OKU

Özel bir Orhan Pamuk söyleşisi daha: Anıların Masumiyeti, şiirsel bir belgesel...

Edebiyata gönül vermiş, bir de üstüne üstlük yazmaya da sevdalıysanız Orhan Pamuk hayranı olmanız neredeyse kaçınılmazdır. Bu durum en azından benim ve yazmaya sevdalı arkadaşlarımın hemen hepsi için geçerli. Hal böyle olunca Pamuk'un yer aldığı hiçbir organizasyonu kaçırmamaya çalışıyoruz. Bu sene "!f" kapsamında organize edilen etkinliklerden biri de Orhan Pamuk ve "Anıların Masumiyeti" belgeselinin yönetmeni Grant Gee'nin bu eser ile alakalı yaptıkları konuşma oldu. Sevgili dostum Esen Kunt'la saat 5'te Kanyon'da düzenlenecek bu etkinliğe yetişebilmek için her cumartesi gittiğimiz yazarlık atölyemizden o gün biraz erken çıktık ve sonradan tıka basa dolacak salona erkenden gidip yerimizi aldık.

DEVAMINI OKU

Aşkın türlü halleri... İki ilk film, iki ölüm, iki farklı aşk...

Aşkın tanımı gerçekten çok geniş! Kadın erkeğe, erkek kadına, kadın kadına, erkek erkeğe aşık olabiliyor. Hatta bazen bir ölüye bile aşık olabiliyor insan oğlu... Ya da cansız başka bir objeye. Ve aşkın her şekli de insanın aklını başından alıyor. Sonra da çok uzaklara götürüyor...

DEVAMINI OKU

Tıpkı soyadı gibi sahnede "Esen" bir tiyatrocu: Arda Esen...

Tek kişilik performanslar beni oldum olası çok etkilemiştir. Arda Esen'in Aldırma Gönül'deki oyunculuğu da oyunu -arada kendime nefes almayı hatırlatacak bir şekilde- baştan sona soluksuz izleyecek kadar büyüledi beni.

DEVAMINI OKU

Büyülenmek istiyorsanız 25 Kasım'ı not edin! Biz küçücüktük; sonra büyüdük... Onun ilk dinleyicilerinden biri olan ben, şimdi dostumun sanatıyla gurur duyuyorum!

Yaşım 14... Kumburgaz'da bir yazlık tutmuşuz o sene. Hiç kimseyi tanımıyorum. Benim gibi ufak tefek, birazcık da deli dolu bir kız var bizim sitede. Adı Gülümcan. İlk önce onunla tanışıyoruz. Sonra Gülümcan beni Almanya'dan gelmiş bir arkadaşı ile tanıştırıyor. Benden bir yaş büyük ama boyu neredeyse benim iki katım uzunluğunda, çok tatlı bir aksanı olan, komik mi komik, gülünce upuzun kirpikli gözlerinin içi de gülen, esmer, afacan bakışlı bir çocuk giriyor hayatıma. Adı Serdar. 1986 yılının yazında başlayan bu arkadaşlık ömür boyu sürecek bir dostluğa dönüşüyor.

DEVAMINI OKU

Tüyap 34. Uluslararası Kitap Fuarı ve yine yoldan çıkan ben...

Gidiş bir, dönüş bir buçuk, toplam iki buçuk saat süren yol, poşet taşımaktan kopan kollar ve yürümekten bitap düşmüş ayaklar... Bedeli ise benimle beraber yaşlanacak onlarca kitap ve çok hoş geçen bir günün daha anısı.

DEVAMINI OKU

Ve Haldun Dormen...

Sonbaharda doğada ağaçlar yapraklarını döke dursun, tiyatro sahneleri de birer birer perdelerini açmaya başlarlar. Ben de bu sezonun açılışını dünya tiyatrosunun en büyük klasiklerinden biri olan, Moliere'in ölümsüz eseri Kibarlık Budalası ile yaptım. Usta oyuncu Haldun Dormen'in yıllar sonra sahneye döndüğü bu kült oyunun izlenmeye değer diğer ismi Göksel Kortay'dı. 600 koltuk kapasiteli Trump Kültür ve Gösteri Merkezi'nin hemen hemen tamamıyla dolmuş tiyatro salonunda sergilenen iki perdelik oyundan bana geriye kalan oyunun kendisinden ziyade 87 yaşındaki Dormen'in sahnede sergilediği performanstı.

DEVAMINI OKU

Sanat dünyasının farklı çifti: Gilbert & George

Tıpkı içinde bulunduğu şehir gibi New York'un meşhur sanat müzesi MOMA (Museum of Modern Arts) da sürekli değişen bir müze. Dolayısıyla bir defa gezmek yetmiyor. Ben de hemen her NY seyahatimde yeni sergilere göz atmak için muhakkak uğruyorum. Modern sanat bazen insanı zorlayabiliyor. Geçenlerde yazarlık atölyesinden sevgili arkadaşım Ayşen'in 2015 Tuzlu Su Bienali ile ilgili yaptığı bir yorumda olduğu gibi (...Ve her bir eserin sergilendiği her bir mekanda, bir tapınakta duyulabilecek huzuru duydum. Hiç bir şey anlamasam da bir şeyler hissettim...Tuzlu Su...) söz konusu modern sanat olunca bazen ben de hiçbirşey anlamasam dahi birşeyler hissediyorum. İşte belki de sadece bu unsur beni ve benim gibi birçok kişiyi bu eserlerin peşine düşüp takip ettiriyor. Bu amaçla gittiğim son MOMA ziyaretimde oldukça hoş bir teşhiri gezme fırsatı buldum.

DEVAMINI OKU

Meryl Streep bu... Yapar!

Başrolde Meryl Streep olmasına rağmen, sırf adı ve afişindeki rock temasından dolayı pek fazla bir beklentim olmadan gittiğim "Sıradışı Anne" (Ricki and the Flash) filmi Streep'in varlığıyla bana son derece keyifli dakikalar yaşattı.

DEVAMINI OKU

Marcus Miller Açıkhava'ya çok yakıştı...

Yaz mevsiminde açık havada yapılan konser ortamlarını oldum bittim çok severim. Sokak satıcılarının tezgahlarından yükselen kokular, ılık yaz melteminde uçuşan saçlar, tiril tiril kıyafetler, karaborsadan bilet satmaya çalışanlar, hafiften hafiften belirginleşmeye başlayan uzun giriş kuyrukları... Mekan Açıkhava olunca tablo daha da bir güzelleşir sanki. Hele kapıdan içeri atılan o ilk adım yok mu...

DEVAMINI OKU

Bir başkadır Üsküdar Amerikan kadını olmak...

Bana göre insan hayatı bomboş bir tuval olarak başlıyor. Bu tuvalin baş ressamları hiç kuşkusuz ana babalarımız oluyorlar. Sonrasında kardeşler, yakın akrabalar ve ilk arkadaşlarla şekillenmeye başlayan hayat tablomuzun daha da renklenip ortaya çıkmasında en önemli fırça darbeleri ise eğitim hayatımız süresince atılıyor. Kişiliğimizin yapısı ve kendi katkılarımız da biz ölene kadar ilelebet devam ediyor bu tablonun güzelleşerek meydana çıkmasında. Ben, bugün sahip olduğum karakter özelliklerimin bir çoğunu lisem Üsküdar Amerikan'dan aldığım eğitime borçluyum. Geçtiğimiz hafta sonu 1990 yılı mezunları olarak mezuniyetimizin 25ci yıl toplantısı vardı. Duygu dolu keyifli anlar yaşadığım yarım günün sonunda "Ne mutlu bana ki Üsküdar Amerikanlı'yım!" diyerek ayrıldım okulumdan.

DEVAMINI OKU

Türkiye hikayelerini anlatmaya başladı!

Kendisi çok başarılı ve sevilen bir yazar olduğu gibi, yaratıcı yazarlık kurs ve atölyeleri ile Boğaziçi Üniversitesi'ndeki akademisyenliğinin yanısıra yine Boğaziçi Üniversitesi’nde akademik bir birim olarak kurulan Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi'nin (NHKSAM) merkez müdürü göreviyle de edebiyat dünyasında da oldukça aktif. Gülsoy önderliğindeki NHKSAM ve Açık Radyo bu aralar yeni ve çok heyecan verici bir projeyi hayata geçiriyorlar. Projenin ismi "Türkiye Hikayelerini Anlatıyor".

DEVAMINI OKU

Mektup yazmayı özledim...

Zaman ve zamanlamaya dair tüm yaşadıklarımın sadece basit birer tesadüften ibaret olmayıp, hemen hepsinin bir amaca hizmet ettiğine her geçen gün biraz daha fazla inanıyorum. Geçtiğimiz hafta İş Sanat’taki bir konsere yarım saat erken gidişimin bana yaşattığı çok hoş bir deneyim bu inancımı bir kere daha pekiştirdi.

DEVAMINI OKU

"Eğer burada delirmiyorsan, normal değilsin demektir!" Goran Bregovic

Üniversite hayatım boyunca okuduğum yüzlerce kitap arasından Balkan Politikası kitabıma kütüphanemde çok özel bir yer ayırmam, benimle aynı soyadı taşıyan bir eşle evlenmemden ötürü doğduğumdan bu yana Tuna soyadımın hiç değişmemiş olması, baba tarafından kökenlerimin Balkan'lara dayanması ve son olarak Balkan müziğinin en önde gelen isimlerinden Goran Bregovic'in şahsına ve onun tapılası müziğine olan hayranlığım... Tüm bu Balkan sembolleri hayatıma ince birer nakış gibi işlenmiş sanki. Geçtiğimiz günlerde daha önce defalarca izlemiş olduğum Bregovic konserlerinden birine gittim yine.

DEVAMINI OKU

Kitap dediğin...

Saint-Joseph Fransız Lisesi'nde bir süredir devam eden ve bir kitapsever olarak kesinlikle kaçırmak istemediğim bir sergi vardı. Bitmesine bir gün kala gidebildiğim "D-Evrim? Dijital Çağda Bir Kitap Sergisi" isimli bu sergide tartışma konusu olacak bir konu gündeme getirilmişti: Dijital mi yoksa matbaa baskısı kitaplar mı? Lise, 2014-2015 öğretim yılına büyük bir yenilikle girmiş. Hazırlık sınıflarında her öğrenciye bir tablet bilgisayar verilmiş ve ders kitapları bu tabletlere yüklenmiş.

DEVAMINI OKU

Zeki, çok esprili ve bir o kadar da mütevazi bir Orhan Pamuk...

Orhan Pamuk'un eserlerini keyifle okuyup, çok da sevmeme rağmen şimdiye kadar onun herhangi bir söyleşisinde bulunma imkanım olmamıştı. Dolayısıyla, kendisini canlı olarak birkaç kere sadece ekranda izlediğim yazarın gerçekleştireceği söyleşi konusunun kendisinin en mühim eserlerinden Kara Kitap'ın 25.ci yılı kapsamında olduğunu bilmek dışında konuşmanın nasıl bir havada geçeceğine dair hiçbir fikrim yoktu. Ben aklımdan bunları geçirirken Orhan Pamuk ince ve upuzun boyuyla, yüzünde son derece mütevazi bir tebessümle içeri giriş yaptı.

DEVAMINI OKU