Aynı hafta içinde gurur duyduğum dört güzel haber okudum... Hepsinin tek bir ortak noktası vardı: Türk'ün başarısı!!!

Müzik, bilim, spor ve siyaset... Bu hafta bu dört farklı alanın dördüyle alakalı birbirinden bağımsız öyle hoş haberler okudum ki -hem de peş peşe- Pembe Sakuram’da paylaşayım dedim. Oldu da kaçıran varsa belki bu sayede hep beraber gülümseriz biraz diye düşündüm.

DEVAMINI OKU

Bu yazının başlığı yok!

Uğur, Kasım, Hatice Ezgi, Cemil, Çağdaş, Nazlı, Ferdane Ece, Mücahit, Murat, Emrullah, İsmet, Okan, Nartan, Ferdane, Serhat, Mert Ali, Erdal, Süleyman, Koray, Cebrail, Veysel, Nazegül, Alper, Alican, Osman, Dilek, Büşra, Yunus Emre, Ayda Ezgi, Mehmet Ali... Onlar evlattılar, torundular, abiydiler, ablaydılar, kardeştiler, yeğendiler, kuzendiler, arkadaştılar, dosttular. Candılar... Bugünse içlerine sonsuza dek yanacak alevler düşmüş yüzlerce haneyi arkalarında bırakarak göğe yükselen birer melek oldular.

DEVAMINI OKU

Hırsın bu kadarı da olur mu?

Kendim hırslı bir öğrenci olmama rağmen toplam on iki senelik ilk, orta ve lise öğrenimim boyunca ne annem ne de rahmetli babam bir kere bile odamın kapısını çalıp "Ders yapıyor musun kızım?" diye bana sormadılar bile. Aslında bizim zamanımızda galiba hiçbirimizin ebeveyni hırslı değildi. Bu sabah Üsküdar Amerikan'dan arkadaşım Janet'in 'whatsapp' grubumuza attığı bağlantıya girdiğimde adeta şok oldum. Haberi, okumayanlar için olduğu gibi kaynağından veriyorum.

DEVAMINI OKU

Aralarında sadece 520 metre mesafe olan bu iki kafe arasındaki farkı biri bana söyleyebilir mi lütfen?

Ofiste çalışanlar bilir. Bazen öyle bir an gelir ki dışarı çıkıp şöyle azıcık bir nefes almak istersiniz. Ben bu konuda çok şanslıyım. Ofisim Çamlık'taki All Sports Cafe'nin iki bina yanında.Böyle durumlarda hemen oraya kaçıyor, yemeğimi yiyip kahvemi içiyor, bazen de işlerimi yapıyorum. Tinky de her zaman yanımda oluyor tabii ki. Kafenin güleryüzlü personeli ise bana gösterdikleri ilginin daha fazlasını Tinky'e gösteriyorlar. Dün havanın güzelliğini fırsat bilip bilgisayarımı aldım ve işimi -bu sefer değişiklik olsun diye- yıllardır gitmediğim, iki sokak paraleldeki Harvard Cafe'de yapmak istedim.

DEVAMINI OKU

Baharları unutacak mıyız artık?

Sonbaharda hüzünlenir, ilkbaharda aşık oluruz. Bahar değil midir insanı sarhoş eden, şarkılar, şiirler yazdıran? Ben bugün güne uyandım. Dışarı çıktım. Bir sıcak dalgası yüzüme çarpıverdi. Dereceye baktım. 23 derece. Sevinemedim. Geçen gün gazetede de okuduğum gibi aniden farkettim ki biz artık baharı pek yaşayamıyoruz. Yaşasak da o kadar kısa sürüyor ki. Buz gibi soğuktan bunaltıcı bir sıcağa geçiş olmaya başladı son bir kaç senedir.

DEVAMINI OKU

Bu ülkede bir öğrenci servisine de ateş açılabiliniyorsa artık ne desek boş!

Yolun yarısını geçtim diye mi bilmem ama artık çevremdeki güzellikleri görmeye daha çok çabaladığım kesin. Buna bağlı olarak da bloğumda yer alan yazılarım genelde keyifli konulardan oluşuyor. Ama, ben ne kadar güzeli yakalamaya çabalasam da hayatın tıpkı madalyonun öbür yüzü gibi bir de "gazetelerde üçüncü sayfa haberi olan" bir yanı da malesef var. Bu sabah çok az bir uyku ile güne başladım.

DEVAMINI OKU

Bozcaada'mıza dokunmasınlar.

Bu dünyada yaş almaya devam ettikçe çocukluğumun tatil beldelerinin birer birer talan edilerek "şehrimsi" yerleşim yerlerine dönüştürüldüğünü görmek canımı acıtıyor. Buna en içlendiğim örneklerden biri hiç kuşkusuz Bodrum. Kışın kalın kazaklarımızla dışarı tabure koyup oturduğumuz "Ora Bar" artık yok. Kıyısında taş sektirdiğimiz, tahta masa ve sandalye dizili Türkbükü sahilinin ne hale geldiğini yazmaya ise elim varmıyor. "Aman bari Alaçatı'ya dokunmasalar!" diye tasalanırken geçtiğimiz hafta Bozcaada ile ilgili okuduğum haber içimi cızlattı.

DEVAMINI OKU