15. !f Bağımsız Filmler Festivali sona erdi. İzlediğim yapıtlar arasında beni en çok heyecanlandıran İngiliz yönetmen Grant Gee'nin Orhan Pamuk'un "Masumiyetler Müzesi" kitabı ve hikayeden yola çıkarak kurulan müzeden esinlenerek çektiği "Anıların Masumiyeti" isimli belgesel filmi oldu. Edebiyata gönül vermiş, bir de üstüne üstlük yazmaya da sevdalıysanız Orhan Pamuk hayranı olmanız neredeyse kaçınılmazdır. Bu durum en azından benim ve yazmaya sevdalı arkadaşlarımın hemen hepsi için geçerli. Hal böyle olunca Pamuk'un yer aldığı hiçbir organizasyonu kaçırmamaya çalışıyoruz. Bu sene !f kapsamında organize edilen etkinliklerden biri de Orhan Pamuk ve "Anıların Masumiyeti" belgeselinin yönetmeni Grant Gee'nin bu eser ile alakalı yaptıkları konuşma oldu. Sevgili dostum Esen Kunt'la saat 5'te Kanyon'da düzenlenecek bu etkinliğe yetişebilmek için her cumartesi gittiğimiz yazarlık atölyemizden o gün biraz erken çıktık ve sonradan tıka basa dolacak salona erkenden gidip yerimizi aldık.

Orhan Pamuk ve Grant Gee
Pamuk ve Gee koltuklarında yerlerini aldıklarında biz de pür dikkat onları dinlemeye hazırdık. Oturuşu, vücut dili ve yüz mimikleri ile ilk başta biraz keyifsiz bir ifade sergilediğini düşündüğümüz sayın Pamuk konuşmaya başladığı andan itibaren enerjisi, esprileri ve kusursuz moderatörlüğü ile tüm etkinlik boyunca bizi bir kere daha hayran bıraktı kendisine. Gee'ye espri ile karışık "Seni köşeye sıkıştıracağım" diyen Pamuk, konuşma süresince yer yer yönetmenle şakalaştı ve bu sahneler salonda oldukça samimi ve keyifli bir ortam yarattı. Orhan Pamuk ve Grant Gee'nin tanışmalarını takiben bu belgeselin ilk tohumlarının atılması 2012 yılına denk geliyor. Grant Gee'nin kitap/yazar ikilisi ile yola çıkarak çektiği benzer bir çalışması daha var. "Rings of Saturn"ün Alman yazarı W. G. Sebald'ın çalışmaları ve yaratmış olduğu etkileri konu eden bu belgeselin adı Patience (After Sebald). Pamuk'un da oldukça ilgiyle bahsettiği eserin yönetmeni Gee, bundan dört sene önce Türkiye'ye geldiğinde pek de fazla birşey bilmiyor olduğunu dile getirdi. Fakat yönetmen, eşinin tavsiyesi üzerine Orhan Pamuk'u okumaya başlıyor ve İstanbul sokaklarını elinde Pamuk'un "İstanbul: Hatıralar ve Şehir" kitabıyla dolaşıyor. İstanbul'a, sokaklarına ve Pamuk'a hayran kalan yazar ülkesine geri döndüğünde Masumiyet Müzesi'nin açıldığını duyduğu anda bu belgeseli çekmeye karar veriyor. Pamuk'la Kasım 2012'de Londra'da buluşuyorlar. Bir sonraki buluşma Aralık ayında İstanbul'da gerçekleşiyor. Aslında oldukça hızlı gelişen bir proje. İstanbul'da Nişantaşı'ndan başlayıp Pamuk'un bozacı Mevlut karakterinin yaşadığı semt olan Tarlabaşı'na kadar süren 8 saatlik bir yürüyüş yapıyorlar. Proje şekilleniyor. O zaman bir belgesel olarak yola çıktıkları bu çalışma bugün Venedik Film Festivali'nde ön gösterimi yapılan, hayal bile edemedikleri bir filme dönüşüyor. Yazarın ve yönetmenin fikir birliğinden ortaya bir kontrat çıkardıklarından bahseden Orhan Pamuk konuşması boyunca "Ben sağladığım katkılarla sadece kontratta üzerime düşeni yaptım. Film Gee'nin eseridir!" diye sık sık vurgulamayı ihmal etmedi.

"Şiirsel bir belgesel yapmayı amaçladım" diyen Gee, Fransız yönetmen Alain Resnais'nin yanısıra yine bir Fransız olan yönetmen Chris Marker'ın "Sans Soleil" (Güneşsiz) filminden oldukça etkilenmiş. Sans Soleil'de hayali bir kameraman tarafından gönderilen mektupları basit çekimler eşliğinde seslendiren bir kadın karakter var. Deneysel bir çalışmanın izleyene zevk verebilmesi ve aynı zamanda bir konusunun da olabilmesi çerçevesinden yola çıkan Pamuk ve Gee, belgeselde Ayla'nın (Kitabın ana karakteri Füsun'un yakın arkadaşı) sesini kullanmaya karar veriyorlar. Bu arada film boyunca sergilenen aslında İstanbul'un bugünkü mimari dokusu. Dolayısıyla, konu edilen roman, müze, o dönemin İstanbul'u ve bugünün İstanbul'unu bir araya getirmek için de Ayla'yı yaratmış oluyorlar bir anlamda. İşte bu noktada Ayla, Pamuk'un film için yazdığı metinle beraber romanın geçtiği zamandan 12 yıl sonra Füsun ve Kemal'in (Romanın diğer ana karakteri) artık yaşamadığı İstanbul'a geri dönmüş bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Orhan Pamuk'un Masumiyetler Müzesi kitabında yansıttığı 1960-1980 yılları ile Grant Gee kamerasının yakaladığı günümüz İstanbul'unun kareleri bu belgeselde buluşmuş oluyor. Ve biz izleyiciler de Gee'nin deyimiyle 'hipnotik bir kameranın ısrarcı izlemi' eşliğinde İstanbul'un arka sokaklarını, belli başlı imgeler (çöpçü, sokak köpekleri, taksici...) eşliğinde dolaşıyoruz. Bu filmi çekerken uyuyan İstanbul sokaklarında gezinen yazar fikri de oldukça ilgi çekici geliyor yönetmene. Zaten bunun üzerine geceleri çalışan taksi şoförü, çöpçü ve çımacı ile konuşma fikri ortaya çıkıyor. Aynı gece havasını müzede de yaşayınca film de genel olarak gece üzerinde yoğunlaşmaya başlamış. Bunu yaparken Gee şehrin de bir bakıma bir müze gibi durmasını istemiş aslında.

Benim filmi izlerken nostaljik bulduğum, seyrederken çocukluğumun melankolik hüznüne yakalandığım anlar, kamera eşliğinde sokakları dolaşırken kâh bir evin salonunda, kâh bir kahvehanede, kâh bir bakkalda denk geldiğimiz, duvarda asılı eski model televizyonlardan yayınlanan Orhan Pamuk röportajının seyirciyle paylaşıldığı anlardı. Pamuk ile yaptığı sekiz saatlik yürüyüşte yazarın yönlendirmesiyle de dikkatini çeken bu televizyonlar, Orhan Pamuk'la film için yapılmış 3 saatlik sanat röportajını seyirciyle bu şekilde paylaşma fikrini doğurmuş yönetmenin kafasında. Bunun yanısıra Ara Güler ve Türkan Şoray ile yapılmış kısacık ama samimi sohbetler filme renk katan diğer hoş karelerdi.
Türkiye'ye mal olmuş bir yazarın eserinden yola çıkarak yabancı bir yönetmenin gözünden çekilen bir belgesel tabii ki çok kolay bir proje değil. Zaten Gee ile bu projedeki ortaklıklarını bir evliliğe benzeten Orhan Pamuk da sürecin zorluğunu oldukça hoş bir şekilde dile getirdi. "Endişelenme Grant! Fırtınalı zamanlar geçirdik ama evliliğimiz zarar görmedi!" Ülkemizin gurur kaynağı Nobel ödüllü yazarımız söyleşi boyunca zekasını konuşturdu. Yaptığı espriler ve dile hakim akıcı üslubuyla bir saatten fazla süren bir etkinliği oldukça profesyonel bir şekilde idare etti. Belgesel yakın bir zamanda sinemalarda yer alacak. Ve takip eden günlerde Pamuk, yukarıdaki videoda da anlattığı şekilde filmin bir kitabını yazacak. Ben bu konuşmanın üzerine Anıların Masumiyeti'ni bir kere daha seyredip eseri yazar ve yönetmenin söyledikleri ışığında yeniden değerlendirmeyi düşünüyorum.
Bu arada, yeni bir Orhan Pamuk etkinliğini takip etmeyi de ihmal etmeyeceğim tabii ki...
Filmi merak edenler için fragmanı aşağıda yer almakta:
Şehnaz Tuna
2/29/2016
Etiketler : 15. !f İstanbul Bağımsız Film Festivali, Masumiyet Müzesi, Anıların Masumiyeti, Orhan Pamuk
