Lise iki ya da lise son sınıfındaydım ilk cilt bakım ürünümü kullanmaya başladığım zaman. 80'ler jenerasyonu oldukça iyi hatırlar bahsedeceğim bu ürünü; Clinique'in üçlü cilt bakım seti. Yanlış hatırlamıyorsam o zamanlar Türkiye'de ithali çok yeni başlamış olan bu set bugün halen var olan bir klasiktir. Yeşil kutusunun içinde sarı sabunu (Artık temizleme jeli görüyorum reklamlarında. Sabunu kaldırdılar mı acaba?), cilt yapısına göre toniği (Benimki iki numaraydı unutmadım :)) ve sarı renkli nemlendirici kreminden oluşan bu üçlüyü gece gündüz hiç aksatmadan yıllarca kullandım. Cilt bakımına meraklı olanlar bilir, yaşla beraber kullandığınız ürünleri de değiştirmeniz gerekir. Yirmili yaşlarımın ortasındaydım ben de Clinique setimden vazgeçip La Prairie markasına döndüğümde. Bana göre La Prairie cilt bakımında benzerlerinden hakikaten oldukça farklı. Ben de farklı yaş dönemlerimde farklı kombinasyonlar olmak üzere neredeyse yirmi sene boyunca kullandım bu markayı. Hatta o kadar sevdim ki sadece cilt bakımı değil vücut ve makyaj ürünlerini de denemişliğim oldu zaman zaman. Havyarlı vücut kremi ile kendimi şımartıp, özel fondotenini çantamdan ayırmadım...
Son birkaç aydır içim pek rahat değil. Hayvanları delicesine seven bir vejetaryen olarak sorguluyorum kendimi çünkü. Bu arada ben vegan değilim. Aslına bakılırsa ben tam bir vejetaryen de değilim. Yeri gelmişken bu terimleri burada kısaca açıklamak isterim; çünkü genelde çok yanlış kullanılıyorlar. Öncelikle yüzde yüz vejetaryen olan bir kimse hiçbir hayvanın etini yemediği gibi (et, tavuk, balık ve diğer canlılar), bu hayvanlara ait hiçbir yan ürünü de tüketmez. Yani tam anlamıyla vejeteryan olan birisi yumurta ve bal yemez, süt ve süt ürünlerini (peynir ve yoğurt) tüketmez. Oldukça zor bir durum. İşte bu noktada alt gruplar devreye giriyor. Örneğin, ben bir lakto-ovo vejeteryanım. Yani süt ürünlerini (lakto) tükettiğim gibi yumurta (ovo) da yiyorum. Bunun daha alt grupları da var. Sadece yumurta (ovo-vejetaryen) yiyen, ya da sadece peynir ve yoğurt (lakto-vejetaryen) tüketen vs gibi. Bir de sadece balık yiyip hayatlarından et ve tavuğu çıkarmış olan bir grup var ki onlara "pesketeryan" deniyor. Bu grup vejeteryan olarak değerlendirilmeli mi orası biraz muamma. Nitekim balıklar da canlı. Bu konuya şimdilik pek girmek istemem çünkü oldukça farklı görüşler var. Gelelim veganlara. İşte vejeteryanlığın bir sonraki ve bana göre en üst kademesi veganlık. Veganlar hayvan ve yan ürünlerini tüketmedikleri gibi yapımında herhangi bir şekilde herhangi bir hayvana zarar veren ya da canını acıtan hiçbir uygulamayı kabul etmiyorlar. Deri çanta kullanmıyor ve deri ayakkabı giymiyorlar mesela. Yapımı esnasında hayvanlar üzerinde deney yapan markaları asla kullanmıyorlar. Çok sert veganlar yün kazak dahi giymiyorlar.
Ben veganlıktan oldukça uzağım. Fakat bu durumumu olabildiğince hayvanların leyhine olacak şekilde revize ediyorum. Örneğin her ne kadar yan ürün tüketsem de birkaç ay önce ayakkabı dışında deri olan hiçbir şeyi satın almama kararı aldım. Ayakkabıda böyle bir kararı alamadım alternatifimin ne olacağını bilmiyorum çünkü. Deri satın almama kararıma bir yenisi de çok yakın zamanda eklendi. 'Madem bir vejetaryenim ve hayvanlar konusunda bu kadar hassasım, en azından kullandığım cilt bakım ürünümü de hayvan dostu olan bir markaya döndürebilirim.' diye düşündüm ve bu değişimin ilk hazırlıklarını geçtiğimiz aylarda yapmaya başladım. Kullandığım mevcut malzemelerim bitmesine rağmen yenilerini almadım. Ve yavaş yavaş araştırmaya başladım. Bu da zor bir konu. Hayvan dostu olduklarını iddia eden birçok firma malesef doğruyu söylemiyor. Benim bu konuda referans noktam Hayvanlara Etik Muamele İçin Mücadele Edenler örgütü PETA (People for the Ethical Treatment of Animals). PETA'nın hayvan dostu ürünler listesini oldukça güvenli buluyorum. Bu değişimi yapmak için New York'u bekledim demek doğru olacak. Nitekim bu konuda en fazla alternatifin bulunduğu ülke Amerika. Hatta New York muhtemelen başı çekiyordur diye de düşündüm.

New York'a gelir gelmez kafamda bu düşüncelerle şehrin ünlü meydanı Times Square'deki Sephora'ya adım attım. Yıllardır kullandığım, üstelik bir numara olduğunu düşündüğüm bir markadan bir anda vazgeçmek çok da kolay değildi benim için. Cilt bakımı tarafına yürüdüğümde üzerinde kocaman bir geyşa resmi olan bir stand gözüme çarptı. Fakat hedefimden şaşmamak uğruna önüme çıkan ilk satış görevlisine hayvan dostu bir kozmetik markası aradığımı ilettim. Görevli, gözümü kestirdiğim standa doğru yürümeye başladı ve tam önünde duruverdi. Bir Japon markası olan TATCHA son derece sade ve şık sunumuyla dikkatimi çekmesinin yanısıra hayvan dostu olma özelliğiyle de (üstelik PETA onaylı) kalbimi fethetti. Başka hiçbir alternatif bakmadım bile. Yeni markamı bulmuştum çünkü!
Tatcha, Japon feminenliğininin temsilcisi geyşaların yıllar boyu kendilerine sakladıkları güzellik sırlarını kullanıcıları ile paylaştığını iddia eden bir marka. Tabii bunu yaparken bilimsel dergilerden, arşivlerden yararlanmış, geyşaların güzellik ritüellerini çalışmışlar. Zaten ambalajlarından bile bu havayı sezebiliyorsunuz. Pirinçten yapılı kağıtlara sarılı ürünleri açmaya kıyamıyorsunuz. İncecik kağıtlar üzerinde ürünlerin tariflerini okurken bambaşka bir dünyaya gidiyorsunuz. Yağlar, ipek özleri, pirinç kepeği, hanımeli, birbirinden farklı deniz yosunları...
İşte Tatcha'dan benim seçtiğim ürünler, içerikleri ve kullanım alanları:
Temizleme yağı:
Kamelya ve pirinç kepeği yağları, yeşil çay ve kırmızı deniz yosunu bileşiminden oluşan bu yağı yüzünüze sürdüğünüz andan itibaren dedikleri gibi gerçekten de makyajınızın aktığını görüyorsunuz. Üstelik suya dayanıklı maskaraya rağmen. Yüzünüze sürdüğünüz yağı ılık suyla yıkadığınız anda ince yapılı bir kreme dönüşerek makyajı çıkartıyor. Yüzünüz tertemiz ve yumuşacık oluyor.

PURE One Step Camellia Cleansing Oil
Temizleme tozu:
Temizlik konusunda benim gibi takıntılı biri için cilt temizliğinin iki adımda yapılıyor olması beni ayrıca mutlu etti. Ürünün işlevini öğrendiğimde ise çok daha etkilendim. Geyşalar çok ağır makyaj yaptıkları için bu makyajlarını çıkarmak için ikinci bir adım kullanır ciltlerine bir nevi peeling yaparlarmış. Bu ürün biraz da bunun temsili. Elinize aldığınız bir çay kaşığı tozu suyla karıştırdığınızda aktive olan ürünü yüzünüze sürüyorsunuz. İnce tanecikler çok hafif bir peeling yapıyor. Ürün o kadar etkili ki bu işlemi yaptıktan sonra toniğe ihtiyaç duymuyorsunuz bile. İçeriğinde pirinç kepeği ve papaya var. Nemlendirici inci özü ise bu işlem sonrasında cildinizin bebek cildi gibi yumuşacık olmasını sağlıyor.

POLISHED Classic Rice Enzyme Powder
Göz altı kremi:
Hanımeli yaprağı, pirinç kepeği, kırmızı deniz yosunu ve yeşil çay birleşiminden oluşan bu ince yapılı serumun içinde incecik altın tozları var. Ucundaki serinlik hissi veren seramik aplikatörü ile kullanımı son derece rahat.

LUMINOUS Deep Hydration Firming Eye Serum
Nemlendirici:
İpek özlerinden yapılmış bu kremi bir inci tanesi boyutunda kullanmak yeterli. Pirinç kepeği yağı, kırmızı deniz yosunu ve yeşil çay bileşiminin yanısıra vahşi kekik, ginseng kökü ve arı sütü ile zenginleştirilmiş bu ürün hem yaşlanma karşıtı hem de şahane bir nemlendirici. Sürdükten sonra cilt gerçekten de ipek gibi oluyor. Kokusu hafif. Kavanozu da çok şık.

SUPPLE Moisture Rich Silk Cream
Bu ürünlerden burada aktardığım şekilde etkilenmemde reklam ve pazarlamanın muhakkak derin bir etkisi var. Evet, bunu kabul ediyorum. Ama, Japon çizgisini ambalajından içeriğine kadar bu kadar gerçekçi yansıtması, sade ama etkili bir içeriğe sahip olması, bir de üstüne üstlük PETA onaylı bir hayvan dostu olması bu markayı gerçekten çok sevdirdi bana. Bu arada aldığınız her göz serumu ve nemlendirici ile gelişmekte olan ülkelerdeki bir kız çocuğunun okula gitmesine de katkıda bulunuyorsunuz. Bu da ayrı bir hoşluk...
Değişim yolunda karşıma çıktığına sevindiğim bu marka umarım en kısa zamanda Türkiye'ye de gelir.
Şehnaz Tuna
11/30/2016
Etiketler : Cilt Bakımı
