Google Keep notlarımı gözden geçirirken bir tanesi gözüme takıldı. Aynen şöyle yazmışım: "Doppelgänger ilginç konu." İlginç bulduğum, hoşuma giden ve kendim için araştırıp kaydetmeye değer bulduğum başlıkları sonrasında Pembe Sakuram'da da paylaşmak üzere not ediyorum. Bunu oldukça sık yapıyorum. Hatta şu aralar birikmiş bir sürü konu ve temam var. İşte, Doppelgänger de onlardan biri. Üstelik psikolojide de önemli bir yeri var.
Okunuşunda -belki de Almanca olmasından dolayı- Alman peri masallarının ünlü karakterlerinden biri olan Rumpelstiltskin'i çağrıştıran bu kelimenin en az bu kötü ruhlu cüce kadar ürkütücü bir anlamı var. İlk 1796 yılında kullanılan ve kelime anlamı 'çift-gezer' olan Doppelgänger, Alman folklorunda 'hayaletten farklı olarak canlı insanın kendisine tıpatıp benzeyen hayalete benzer görüntüsü' demek. Bu hayaletin bir özelliği de yalnızca benzediği kişiye görünür olması. Kelimenin Türkçe anlamları ise oldukça net:
- Hayatta olan bir kimsenin eşruhunu taşıdığı tasavvur edilen ve yalnız o kimseye görünen hayalet.
- Hayatta olan bir kimsenin eşruhunu taşıyan.
- Tıpkısının aynısı, tıpatıp aynısı.
Aslında biz bu kelimeye taşıdığı 'ruh eşi' anlamı boyutuyla aşinayız. Fakat burada bahsi geçen eş ruh bizim aynımız. Yani tüm özellikleriyle bize benzeyen, ayrı bedendeki aynımız. Bunu hayalde canladırmak bile ne kadar ürpertici öyle değil mi? Doppelgänger (ruh eşi, öteki, benzeri) edebiyatta da sıkça işlenen bir motif. Bunun en iyi örneklerden biri de Fyodor Dostoyevski’nin 1846 yılında basılan Dvoynik (Öteki) adlı novellası. Ben henüz okumadım ama Dostoyevski'nin bu eserinde devlet memuru olan Golyadkin bir sabah işyerindeki masasının karşısında, kendisiyle aynı adı taşıyan ve ona tıpatıp benzeyen bir memurun oturduğunu görür ve kendi eşiyle (tıpatıpıyla) olan mücadelesinde deliliğe kadar varan bir maceraya sürüklenir. Benzer bir hikaye Edgar Alan Poe’nun William Wilson adlı öyküsünde de vardır. Burada da hikayenin kahramanı William kendisiyle aynı tarihte doğmuş, onunla hemen hemen aynı görünüşte bir çocukla karşılaşır. Her ne kadar benzerinden kaçmaya çalışsa da benzeri olan her seferinde karşısına çıkar. Bu öykünün de deliliğe varan finalinde William, benzerini öldürdüğünü sanarken aslında kendini bıçakladığını fark eder.

Bu mistik terim taşıdığı anlamıyla sanatın diğer kollarını da etkilemiştir. Schubert’in ölümünden hemen önce 1828 yılında yazmış olduğu altı şarkıdan oluşan koleksiyonu Schwanengesang’ın parçalarından birinin adı da "Der Doppelgänger". Sözleri Heinrich Heine tarafından yazılmış bu parçada ay ışığında kendi formunu gören aşık dehşete kapılır.
Gece sessiz, sokaklar sakin...
Bir zamanlar sevgilim yaşardı bu evde.
Çok zaman geçti o şehri terkedeli,
Ama ev hala aynı yerde, burada duruyor.
Şimdi evin durduğu o yerde bir adam duruyor
ve gökyüzüne bakıyor.
Ve, acıyla boğulmuş bir halde ellerini oğuşturuyor.
Yüzünü gördüğüm an dehşete kapılıyorum.
Ayın aydınlattığı adamda kendimi görüyorum!
Ey sen Gölge, benim soluk yoldaşım!
Uzun zaman önce, tam da burada,
Bana gecelerce işkence etmiş olan aşkımın acısını
Ne diye taklit edersin!
Bu arada gerçek hayatta da kendi hayaletlerini gördüklerini iddia eden doppelgänger'lar mevcut. Bunlardan en bilinenleri Guy de Maupassant (Fransız roman ve kısa öykü yazarı), John Donne (İngiliz şair), Percy Shelley (İngiliz şair), Kraliçe Elizabeth I, ve Johann Wolfgang von Goethe (Alman şair). Bu isimlerin çoğunluğunun edebiyat dünyasından geliyor olması bu durumun yaratıcılıkla ilişkisini de ister istemez sorgulatıyor insana.
Doppelgänger teması Öteki (The Double), Düşman (Enemy), Tersyüz (Adaptation), Prestij (The Prestige) ve Siyah Kuğu (Black Swan) gibi bir çok filmde de farkı boyutlarda işlenmiş. Bu kelime günümüzde meşhurların benzerleri için kullanılıyor olsa da yüzyıllardır sanat ve edebiyatta bu denli önemli etkiler yaratmış bu kuvvetli olguyu bu kadar baside indirmek benim katıldığım bir durum değil ne yazık ki. Nitekim, bu olgunun psikolojide de mühim bir yeri var. "Doppelgänger Sendromu" olarak bilinen bu durumda hasta kendisinin bir benzeriyle yer değiştirdiğine inanmaktadır.

Siyah Kuğu filminden bir kare
Kendi benzeriyle yüzyüze gelme durumu gerçek mi, yaratıcı beyinlerin bir oyunu mu, yoksa psikotik bir halüsinasyonun yol açtığı sanrı mı? Sebebi her ne olursa olsun kendi doppelgänger’ıyla karşılaşmak insanın aklını başından alabilecek boyutta korkutucu bir durum.
Bugün bana sorsalar kendi hayaletinle karşılaşmak ister miydin diye? Meraktan ölsem de istemezdim herhalde. Çünkü biliyorum ki ben bir daha asla aynı ben olamam!!!
Not: Bu yazıdaki resimlerin alındığı kaynaklar aşağıda yer almaktadır.
Kapak resmi:http://tatica.org/en/2014/07/18/tvfriday-the-double-spoilers/
Double kitap resmi: http://www.almaclassics.com/the-double-p-887-book.html
Siyah Kuğu resmi: https://billysteele60.files.wordpress.com/2014/11/black-swan-photo-1.jpg
Şehnaz Tuna
10/19/2016
