İkinci çocuğunu dünyaya getirdiğinde ilk çocuğunu ihmal ettiğini düşünerek vicdan azabı çeken bir annenin ruh haline sahibim şu sıralar... Birinci çocuğum kişisel bloğum "Pembe Sakuram", ikincisi ise dünyaya geleli henüz iki hafta olan "Evinizde Terapi" oluyor bu durumda. Pembe Sakuram’ın ikinci yaşının dolmasına az kaldı. Bu zaman zarfında yazılarımın arasına iki ya da üç hafta hatta belki de daha fazla zaman aralığı girdiği oldu fakat ben hiçbir zaman böyle bir ihmalkârlık hissetmedim. Vardır elbet bir sebebi...
Bugün Pembe Sakuram’a yazmak için bilgisayarımın başına oturduğumda 'Ne hoş bir tesadüf bu!' dedim kendi kendime. Son yazımı babamın doğum gününde yazmıştım. Üç hafta sonra sonra yazacağım ilk yazım da Babalar Günü’ne denk geldi. Babasını erken yaşta kaybedenlerdenim ben. Bugün hayatta dimdik durabiliyorsam bunun sebebi annemin yaşamımdaki bitmez tükenmez desteğinin yanı sıra biraz da babasız büyümek bence... Hayatındaki ana sütun yerle bir oluyor bir anda baban ölünce. Şanslıysan eğer annenin varlığı seni ayakta tutuyor. Zaten babamın yas sürecinde "İyi ki annem hayatta!" diyerek avuttum kendimi ben hep. Zaman zaman babamın varlığının hayalini kurarken buluyorum kendimi. "Keşke yaşasaydı." diyorum. Torunlarını görmesini çok isterdim mesela. Sevinçlerimi, heyecanlarımı, sıkıntılarımı, üzüntülerimi onunla paylaşmak kimbilir ne müthiş bir güç ve haz verirdi bana! Danışabilseydim ona atacağım adımları, hatalarımı düzeltseydi o da benim. Biz, çok paylaşan bir 'baba-kız'dık. Ben babama hemen her şeyimi söylerdim. Diğer babalardan çok farklıydı benim babam. Henüz daha yeni yeni dışarı çıktığımız zamanlarda tüm arkadaşlarımın eve dönüş saatleri olurdu. Gece yarısı 12.00! Ben eve kaçta dönmem gerektiğini sorduğumda "Eve dönülecek en doğru saati sen bilirsin!" derdi babam. Bunun sonucu olarak da gece daha 12.00 olmadan gruptaki herkesi eve toparlamak için kendini helâk edip oradan oraya atan ben olurdum tabii ki :) Bugünkü özgür ruhumun ve sorumlu kişiliğimin temelinde de babamın beni bu şekilde yetiştirmesi yatıyor bence.
Babam yaşarken masal kahramanım değildi benim! Artıları ve eksileri ile sevdim onu ben. Hiç koşulsuz... Ne zamanki öldü, işte o zaman beyaz atlı prensim oluverdi. Hep öyle olmaz mı aslında? Ölünce tüm eksikleri tamamlanır gidenin geri kalanın gözünde. Bir anda ulvi bir varlık haline gelir. Hep iyi haller hatırlanır. Anıların en kıymetlisi baş tacı edilir. Dikkat etmek lazım ama! Sık hatırlamadıkça o anılar uzaklaşıyor yavaş yavaş hafızadan. Babalar Günü’nün kutlanma amaçlarından biri de bu mu acaba? Babası ölenler için anıları hatırlama günü... Hatırladıkça çoğalıyor yaşanmış güzellikler. Bir anı nice yıllar kapalı kalmış bambaşka bir anı odasının anahtarı olabiliyor.
Babalar Günü herkes için ayrı bir anlam ifade ediyor. Kimisi "Hiç sevmem özel günleri ben!" deyip geçiveriyor. Kimisiyse daha bir önceki gecenin yarısıyla beraber başlıyor kutlamalara. Bana göreyse değişmeyen tek bir gerçek var:
Babalar Günü’nde ayrı özleniyor artık yaşamayan babalar...
Not: Tema resmi http://tazzer27.deviantart.com/art/In-my-Father-s-Arms-25659353 sitesinden alıntıdır.
Şehnaz Tuna
6/19/2016
