Yaşadığım şehirden sonra kendimi en özgür ve doğal hissettiğim yerlerden biri New York. Üniversite eğitimi dolayısıya kızımın da yerleşmesiyle artık sadece turistik amaçlarla bulunmadığım şehir, bana her seferinde bambaşka bir özelliğini sunuyor. Bu yazımda sadece New York'ta ya da en fazla New York'ta görülebilecek enteresan durum, yer, olay ve insanları keyifle paylaştım. Umarım sizler de keyifle okursunuz.
New York'ta;
omzunda pembeye boyanmış hamster'ıyla gezen bir adam görebilirsiniz...
Manhattan'da bazı evsizlerin yanlarında besledikleri kedi köpek dışında başıboş gezen sokak hayvanı yoktur. Bir de aşağıda örneğini göreceğiniz tipler vardır ki, işte onların yanında görmeye çok da alışık olmadığımız türde hayvanlar görebilirsiniz. Bunlardan birine biz rastladık. Ve hayvan delisi kızımla ben bol bol sevdik pembeye boyanmış, yumuşacık burunlu bu minik hamster ve arkadaşlarını...

sakal tıraşı bir sanat olarak görülebilir ve hatta sadece buna ait bir dükkan bile açılabilir...
New York'un en sevdiğim özelliklerinden biri de hiç kuşkusuz şehrin sürprizleri. Grand Central Terminali'nde rastladığım bu dükkan da onlardan biriydi. Bildiğimiz erkek sakal tıraşı alınmış, bir sanat dalı haline getirilmiş ve bir de üstüne üstlük "Art of Shaving" (Tıraş Sanatı) adı altında içinde sadece tıraş üzerine malzemelerin satıldığı bir de dükkan açılmış.

metroda bir anda karşınıza çıkıveren ufacık, çekik gözlü bir erkek çocuğunun klavyesiyle çaldığı klasik müzikle duygulanabilirsiniz...
Artık İstanbul metrosunda da görmeye alışık olduğumuz 'metroda müzik' olayının anavatanı herhalde Manhattan. Bir sürü milletten farklı insanların sanatlarını icra ettiği New York metrosunda en son gördüğüm, yeleğinin içine kravat takmış minik müzisyen gerek icra ettiği sanatı, gerek parça aralarında ayağa kalkarak kültürüne özgü verdiği selamı ile sadece beni değil o sırada onu izleyen herkesi çok duygulandırdı.
sergilendiği müzenin odasına sığmayan 37 metre uzunluğunda bir dinazor iskeleti görebilirsiniz...
Detaylarını bir sonraki yazımda yazmayı planladığım, 2014 yılında bir çiftçi tarafından kemiklerinin bulunması üzerine yapılan kazıda ortaya çıkarılan ve şimdilik adına "Titanosour" denilen bu dinazor iskeletinin tarih boyunca şimdiye kadar bilinen en büyüğü olduğu söyleniyor. Ve evet, boyu o kadar büyük ki, American Museum of Natural History müzesinde konduğu odaya sığmadığı için dinazor iskeletinin boyundan itibaren olan kısmını odadan dışarı çıkacak şekilde monte etmişler. Bu da çok New York'a özgü bir çözüm. Pratik, dramatik ve son derece etkileyici...

restorant önlerine yerleştirilmiş minik kara tahtalardaki esprili yazılara denk gelebilir ve bir çoğuna sadece çok saçma oldukları için gülersiniz :))
Manhattan'da dolaşırken gözünüzü dört açmalısınız. Bazı dükkanların önündeki yazılar gerçekten çok komik olabiliyor. Buyrun bu ufacık Çin lokantasının girişinde yazana:
"Eğer birini seviyorsanız buraya getirin. Çünkü şehrin en iyi makarnasını biz yapıyoruz. Eğer birinden nefret ediyorsanız buraya getirin. Çünkü şehrin en acı çorbası bizde. Sevgilerimizle. Bao Bao Cafe"

bir "Yoğurt Laboratuvarı"na rastlayabilirsiniz...
New York'ta bildiğimiz sıradan ürünler takılan isimlerle olağanüstü bir hal alabiliyorlar. Bunlardan biri de meşhur SOHO mahallesinde rastladığım bir yoğurt dükkanı oldu. "Greecologoies" denilen ve bir yoğurt laboratuvarı havası verilmiş bu dükkanda yoğurt -ki Amerika'da bizimkine en yakın yoğurda Yunan yoğurdu diyorlar- ve çeşitleri satılıyor. Evet, yoğurt bizim bildiğimiz yoğurt ama gelin görün ki bu dükkanda satılan yoğurt, dükkanın fantezi ismi ve verilen havası ile bambaşka bir boyuta bürünmüştü.

şehrin en meşhur binalarından birinde üzerine dev projeksiyonla yansıtılmış mesajlar görebilirsiniz...
Manhattan binalarıyla ünlü bir şehir. Bunlardan biri benim de şahsi favorilerimden biri olan ve şekil itibarıyla bir ütüye benzediği için "Flatiron" adı verilen üçgen şeklindeki sembolik bina. Bu sene Uluslararası Kadınlar Günü'nün Birleşmiş Milletler çatısı altındaki 2016 yılı teması cinsiyet eşitliği üzerineydi. Bu özel günde 22 katlı Flatiron binasının bir yüzüne boydan boya yansıtılmış, renkli, 'logo-yazı' dönüşümlü dev projeksiyon, soğuk New York gecesini ısıtmış, şehre ayrı bir renk katmıştı.

bir kitapla "blind date" (biriyle fiziksel özellikleri bilinmeden yapılan buluşma) yapabilirsiniz :))
New York'ta kapısını aşındırdığım dükkanlardan ilk sırada yer alanı hiç kuşkusuz Barnes & Noble kitapçısıdır. Şehrin birkaç noktasında yer alan şubelerinin erişim alanımda olanlarının hemen hepsine gittim. Union Square ve Beşinci Cadde üzerinde yer alanlar ise favorilerim. Bu seferki ziyaretimde Union Square'deki Barnes & Noble'da kahverengi kağıtlara sarılı kitap yığınından oluşmuş bir stand gözüme çarptı. Ortasına dikilmiş tabelada "Blind Date with a Book" yazıyordu. Detaylı incelediğimde organizasyonun gerçek kitapseverleri kitap seçimlerini kapakta yer alan görselden dolayı değil de içerik ile alakalı verilmiş ipuçları doğrultusunda yapmalarını teşvik amacıyla düzenlendiğini anladım. Fikir çekici gelse de ben denemeye cesaret edemedim nedense. Ama aklım da kalmadı değil. Bir sonraki gidişimde bu organizasyon halen devam ediyorsa ben de bir kitapla "blind date" yapacağım ;)

Şehnaz Tuna
3/12/2016
Etiketler : New York, New York
