Dos Caminos ve Rolf's sayesinde Meksika'dan Almanya'ya yürüyerek sekiz dakika!!!

New York'ta özellikle yemek konusunda imkansız diye birşey yoktur. Yani "Şimdi şu ülkede olsaydım da şunu yeseydim." gibi birşey söz konusu bile olamaz. Çünkü Manhattan'da hemen her ülkenin mutfağına ya birkaç blok yürüyerek ya da metro veya taksi ile en fazla yarım saat yol giderek ulaşabilirsiniz. Ben de bu yazımda aralarında sadece sekiz dakikalık yürüme mesafesi olan, iki ayrı ülkenin mutfağını servis eden iki farklı lokantadan bahsedeceğim.

Dos Caminos
Ben ve kızım, her ikimiz de vejeteryanız. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim gibi New York, özellikle Manhattan vegan ve vejetaryenler için bir cennet. Neredeyse en "hardcore" et lokantasında bile vejetaryen bir tabak bulabiliyorsunuz. Dolayısıyla alternatifler ve gidilecek yerler sınırsız. Geçen buluşmamızda Deniz'le canımız mısır cipsli, siyah fasulyeli, avokadolu ve acılı Meksika mutfağı çekince derhal araştırmaya başladım. Rezervasyonlu ve şık bir yere gitme havamız pek yoktu açıkcası. Semtte yürürken sıkça önünden geçtiğim "Dos Caminos", dikkatimi çekse de zincir olma özelliğinden dolayı biraz tereddüt beslediğim bir mekandı. Bazı istisnalar dışında zincir restorantlarda genelde hep hayal kırıklıkları yaşadım çünkü. Yelp başta olmak üzere sosyal medyayı devreye soktuğumda ise Dos Caminos'un benim sürekli önünden geçtiğim şubesi ile alakalı yorum ve önerilerin hiç de fena olmadığını gördüm. Hal böyle olunca biz de tercihimizi o yönde kullanmaya karar verdik ve bir cadde altımızdaki mekana rezervasyonumuzu yaptırdık. 

Büyük aile ve grup toplantıları için birebir olan bu restorantın salonu bayağı geniş ve ferah. Oldukça zengin bir menüye sahip olan Dos Caminos'ta 150'den fazla tekila çeşidinin servis edildiğini öğrenince çok şaşırdım. Biz o gece hayalimizde ne varsa, hatta koçanında mısır gibi daha da fazlasını masamıza sipariş ettik. 


Dos Caminos'un geniş salonu


Restorantın spesiyalitesi guakamole (Üç çeşit salsa sos ve ılık mısır cipsi eşliğinde sunuluyor.)


Koçanında mısır, tatlı ve ılık...


Ve tacos...


Tuzlu karamelli ve frambuazlı bir çeşit trileçe

Yemeğimiz sona erdiğinde kızımla ben bir kere daha keyifli ve lezzetli bir yemek yemiş olmanın mutluluğunu yaşıyorduk.  

 

Rolf's
Son New York ziyaretimde rekor kırmış olabilirim. En azından kendi rekorumu. Vakti zamanında beş günlüğüne gitmişliğim de olmuştu ama üç buçuk gün için New York'a uçmak benim için de bir ilkti. Kızımla şimdiye kadar en uzun ayrılığımız üç hafta oldu. Hem Şamdan kitap projemiz, hem de 15 Aralık günü düzenleyeceğimiz 40cı yıl davet hazırlıklarımızdan dolayı burnumun ucunu dahi göremezken bu ayrılığa daha fazla dayanamayıp tam yedi hafta sonra kızımın yanına gittim. Sadece üç buçuk günlüğüne bile olsa birbirimizi görecektik ya, bu herşeye değerdi. 

Öğrenci hayatı ve New York'taki yaşamına son sürat uyum sağlamış olan kızımın telefonunda çekmiş olduğu bir resim çok dikkatimi çekti. Rengarenk bir resimdi bu. Ne olduğunu sorduğumda buranın okul binasına çok yakın, kendisinin derse giderken sürekli önünden geçtiği, her geçtiğinde merakla içine baktığı bir Alman lokantası olduğunu öğrendim. Hatta biraz daha sorduğumda aslında buraya benimle beraber gitmek istediğini de öğrendim. Çocuğunuzdan böyle uzun süreler ayrı kalınca ağzından çıkan her söz bir emir oluyor. Hemen rezervasyon yaptırdım. 

İçeriye adım attığımız andan itibaren gözlerimizi kamaştıran, baştan aşağı yeniyıl süsleriyle bezenmiş bu ufacık mekan harikulade masalsı dekoruyla Deniz'in resminde olduğu gibi gerçekten de rengarenkti. "Rolf's" her ne kadar Alman restorantı olarak bilinse de aslında Fransız (Alsace yöresi) ve Alman (Bavaria bölgesi) yemeklerini bir arada bulabileceğiniz bir lokanta.

Yoğunluklu et ürünleri servis edilse de biz burada da kendimize göre yiyecek bulduk. Patatesi ikimiz de çok seviyoruz. Hayatımızda ilk defa burada patates krep yedik (patatesli krep değil, krebin kendisi patates ile yapılıyor). Ve kelimenin tek anlamıyla bayıldık. Fakat yediğimiz diğer tabaklar bizi aynı şekilde memnun etmedi. Fasulye çorbası beklediğimizin aksine bizim meşhur kurufasulyemize benzemekle beraber, lezzet olarak yanından dahi geçmiyordu. Yanında yediğimiz patates salatası ise benim kendi yaptığım ile kıyasladığım da son derece vasattı. Alman restorantında elmalı pay yemek lazım diye düşünerek sipariş ettiğimiz tatlı ise şimdiye kadar yediklerimden çok daha farklı ve içerdiği yoğun tarçın ve fazla kuruyemişten dolayı oldukça keskin bir tattaydı.

Pişman olduk mu? Asla! Mekanda kaldığımız müddet boyunca dekor, müzik ve servisimizi yapan genç bayan garsonun sıcak tavrı bizi çok ama çok mutlu etti. Dolayısıyla, bana "Buraya bir daha gider misin?" diye sorsalar sırf o atmosferi yeniden yaşamak için cevabım "Kesinlikle, evet!" olacaktır. 


Alman usulü patates salatası ve fasulye çorbası


Krema ve elma püresi ile servis edilen patates krepler


Elmalı pay

Neredeyse bir buçuk ay ara ile gittiğim bu iki farklı ülke restorantını siz de aklınızın bir köşesinde tutun derim. New York'a gittiğinizde uğramak istersiniz belki. İsimler biraz enteresan, dolayısıyla oldu da hatırlamazsanız Pembe Sakuram'ı muhakkak ziyaret edin:) Bağlantılar aşağıda:

http://www.doscaminos.com

http://rolfsnyc.com

 

 

Şehnaz Tuna
11/22/2015

Etiketler : New York, Manhattan, Rolf's, Dos Caminos

Dos Caminos ve Rolf